8 Aralık 2014 Pazartesi

Tatlı Bela – Jamie McGuire

Çevremdeki tüm ergenler bu kitaba bayılıyor. Zaten okuma nedenlerinden biri de bu ama okuduğuma da pişman olduğum bir kitap. Bir yazarın sosyal çevresi ile bu kadar basit bir kitabı en çok satanlar listesine sokabilmesi de hayret verici. Üniversitelerde araştırma olarak sunulabilir bence.

Tatlı Bela romanında anlatılanlar aslında son zamanlarda moda olan bir hikaye. Masum kız ve delidolu bir erkek. Tabi aşık oluyorlar ama aşkın birbirlerine göre olmadığını biliyorlar ama yine de aşık olmaya devam ediyorlar. Sonra saçma işler başlıyor. Kız ilk kez gördüğü bir erkeğin evinde ve dahası yatağında yatmayı kabul ediyor. O evde iken erkek eve kız atıyor ve kızın önünde onunla birlikte oluyor ama kız hala ona aşık, erkek ise ona daha da aşık. Sonra Masum kızın masum olmadığı anlaşılıyor, geçmişi ortaya çıkıyor ama ne geçmiş. Geçmişinde her türlü pislik var ama buna dair kanıt yok. Ama kitapta öyle yazıyor. Sonra bu yüzden bir macera gerçekleşiyor. Komedi tarzında bir macera. Her neyse sonra masum kızımız verdiği sözleri tutmakla tanınıyor ama sadece yeni tadığı erkeğe verdiği sözleri tutuyor, en yakın dostuna yada sevgilisine verdiklerini tutmuyor. Doğru, kız o kadar masum ve iyi biri ki sevgilisi varken çocukla birlikte oluyor, defalarca aldatıyor ama kitapta masum kızı oynuyor. Sonu mu? Saçmalıkla bitiyor...

7 Kasım 2014 Cuma

Alaska’nın Peşinde – John Green

Alaska’nın Peşinde – John Green
İçinden bir türlü çıkamadığınız bir labirentin içindesiniz ve hayatınızı çıkışı bulabilmek için harcıyorsunuz. Fakat her geçen gün biraz daha bitkin, biraz daha çaresiz hale geliyorsunuz. Ve en yakında dostlarınıza soruyorsunuz. Bu lanet olası labirentten nasıl çıkabilirim?

John Green Alaska’nın Peşinde romanında işte tam bu konuyu işliyor. Alaska ismindeki hayat dolu fakat bir o kadar da içe kapanık bir kızın hayatı anlatırken felsefe yapmayı da unutmuyor.

Alaska çocuk yaşta annesini kaybetmiş bir kızdır. Annesi ölürken tam karşısında dona kalmış ve ambulansı arayamamıştır. Belki arasa annesi kurtulacaktır. İşte Alaska bu pişmanlık ile yaşamaktadır ve her geçen gün içinden çıkılmaz bir hal almaya başlar. Onun için bu pişmanlık bir labirent gibidir ve bir türlü çıkışı bulamamaktadır. Alkol, sigara yada çılgın şeyler de bir çözüm üretmez. Ve bir gün bir araba kazası ile hayata gözlerini yumar.

Geride en yakın dostları kalır. Alaska’yı bir türlü tam anlamı ile anlayamayan arkadaşları. Öldüğü gece ona alkollü şekilde araba kullanmasına izin vermişlerdir. Şimdi pişmanlık labirentinin içinde kendileri vardır ve sonunda Alaska’yı anlarlar. Artık Bu lanet olası labirentten nasıl çıkabilirim? Sorusunun cevabını kendileri bulmak zorundadır.

4 Ekim 2014 Cumartesi

Fısıltı – Becca Fitzpatrick

Fantastik romanları seviyorum ve bu tarz romanları buldukça okumaya çalışıyorum fakat Alacakaranlık Efsanesi serisinden sonra ortada bir sürü uydurma hikayelerden oluşan bu tarz kitaplar türedi. Böyle olunca da insanı bu tarz romanlardan iyice soğuttular.

Dört serilik olduğunu duyduğumda Becca Fitzpatrick’in Hush Hush serisini de okumaya karar verdik. Serinin ilk kitabı olan Fısıltı’yı aldım ve okudum. Gerçekten güzel bir kitap olmuş. Çok kaliteli değil ama yine de okurken insana sıkmıyor ve merak uyandırıyor.

Kitapta son zamanlarda moda olan vampirler, kurt adamlar falan yok. Onun yerine melekler var. Kanatları kopartılmış ve dünyaya sürgüne gönderilmiş melekler. Bu melekler insan zihni ile oynayabiliyor. Bunlardan bir tanesi de genç yakışıklı Patch. Okulda Nora ile yakınlaşıyor ve aralarında farklı bir ilişki başlıyor. PAtch’in hayatına girmesi ile Nora’nın hayatı da iyice değişiyor. Acayip olaylar olmaya başlıyor. Sanki biri sürekli onu takip ediyor ve öldürmeye çalışıyor gibi hissediyor. Bu hislerinde de yanılmıyor fakat gerçek daha da acı. Yeniden melek olabilmek için Patch Nora’yı öldürmesi gerekiyor fakat aşık olduğu için bunu yapamıyor. Ama başka birinin de farklı bir planı var. Ortak noktası ise Nora’nın ölmesi.

20 Eylül 2014 Cumartesi

Yağmur Sonrası – Sarah Jio

Son zamanlarda Sarah Jio hayranlığı başladı ve onun kitaplarını okuyorum. Kadın mükemmel yazıyor diyebilirim ve sanırım o yüzden Yağmur Sonrası kitabı genel olarak güzel ama Sarah Jio için kötü bir kitap diyebilirim.

Bir kitapta en nefret ettiğim şeylerden bir tanesi hikayeyi uzatabilmek için karakteri salak haline getirilmesidir. Yağmur Sonrası kitabında da bunu bolca görüyoruz. Hatta karakterin yaptığı salaklıkları gördükten sonra ohh oldu bile diyebiliyorsunuz.

Evlenme arifesinde olan bir kız aşkından emin olmayınca arkadaşının hemşire olarak savaş alanına gitme bahanesini kullanıyor ve o da yola koyuluyor. Tabi klasik olarak burada bir askere aşık oluyor ve defalarca nişanlısı aldatıyor. Dahası burada bir cinayete tanık oluyor ve cinayet aletini gizliyor. Sonra adadaki savaş bitiyor ve geri dönüyor. Adadaki aşkını hiç unutmuyor. Bir gün haber geliyor ve bu kez onu görmek için Avrupa’ya gidiyor. Adam yaralı hastanede kalıyor ve eski arkadaşı adamın onu görmek istemediğini söylüyor ve kızda o kadar yolu boşuna gelmiş gibi yine geri gidiyor. Sonra yaşlı hali devreye giriyor ve bir zamanlar aşk yaşadığı adadan birinden mektup alıyor. Zamanında adalet için yada aşkı için gitmediği adaya bir mektup için gidiyor ve hem cinayeti çözüyor hem de aşık olduğu adamın geçmişte onun için yaptıklarını öğreniyor.

Cinayet aletini bilmesine rağmen onca yıl geri dönmemesi, hani belki gelmiştir diye bir gün bile aşkı için geri gitmemesi neyse de hastane yatağındaki adam ile konuşmadan ayrılıp gitmesi salaklığın önde gideni.

1 Eylül 2014 Pazartesi

Son Kamelya – Sarah Jio

Son Kamelya – Sarah Jio
Sarah Jio kitapları gerçekten çok güzel oluyor ve hepsini gerçekten çok seviyorum. İçerisinde bana hitap eden her şeyden biraz var diyebilirim. Okura güzel bir aşk hikayesi sunuyor, cinayet katarak gizem sunuyor, cinayeti çözmek için biraz aksiyon katıyor ve ortaya okumaya değer güzel bir kitap çıkıyor.

Son Kamelya romanı da Sarah Jio’nun en güzel romanlarından bir tanesi diyebilirim. İki tarih arasında gidip gelen hikayede mükemmel bir gizem sunuluyor ve bu iki farklı hayat ile harmanlanıyor. 

Hikayenin biri geçmiş zamanda geçiyor ve botanik okuyan genç bir kızın çiçek hırsızlarının isteği üzerine bir malikaneye gidip nadir bulunan bir kamelyayı bulmaya çalışıyor. Fakat burada bir adama aşık oluyor ve dahası malikanenin hanımı gizemli bir şekilde ölmüştür ve malikane ile ilgisi olan kızlarda tek tek ortadan kaybolmaktadır.

Hikayenin diğer kısmı ise şimdiki zamanda geçiyor ve kocası ile birlikte malikaneye tatile gelen bir kadın malikanenin geçmişi ile ilgili merakına yenik düşüp kaybolan kızlara ne olduğunu bulmaya çalışması ile başlıyor.

Tabi her iki hikayenin iki ortak noktası var. Birincisi malikane diğeri ise hizmetçi.

Son Kamelyaö 2014 yılının en çok satan kitaplar listesinde uzun süredir yer ediniyor. Açıkça söylemek gerekirse de bunu sonuna kadar hak ediyor. Sıkılmadan bir kerede okuyabileceğiniz mükemmel bir roman.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

11/22/63 – Stephen King

11/22/63 – Stephen King
Stephen King gerçekten mükemmel bir yazar, bunda kuşku yok fakat bazen kitaplarını normal insanların da okuduğunu unutuyor ve çok abartı şeyler yazıyor. Amerikan başkanı olan Kennedy’nin öldürülmesini çok farklı bir şekilde anlatmış ve okuduğum en berbat Stephen King kitabı diyebilirim.

Kitapta bir restoran sahibi geçmiş zaman giden bir yol keşfediyor ve bunu kullanarak sürekli geçmişe giderek bir şeyler yapıyor. Her seferinde de kendi zamanında birkaç dakika geçmiş oluyor. Sonunda geçmişte 4 yıldan fazla kalarak Kennedy suikastını engellemek istiyor fakat bu sırada hastalanıyor ve yolu başkasına göstererek ondan denemesini istiyor.

Yeni adam da birkaç kısa denemeden sonra 4 yıllık sürece başlıyor ve sonunda Kennedy suikastına kadar götürüyor işi. Tabi sonunda Kennedy’yi kurtarıyor ve kendi zamanına döndüğünde pek umduğunu bulamıyor. Tabi böyle bir değişiklikte yolda bazı sorunlara neden oluyor.

Hikaye kısaca böyle fakat kitap 800 sayfadan daha fazla. Adamın 4 yıl boyunca geçmişte kaldığı zaman o kadar uzatılmış ki bunalıma giriyorsunuz adeta. O kadar gereksiz fazla ayrıntı var ki. Örnek vermek gerekirse adamın girdiği tuvalette kapının arkasında yazıları Stephen King bir sayfadan fazla anlatmış ve kitap ile hiçbir alakası yok. Bu sıkıntıda zaman yolunda oluşan sorundan bir şeyler çıkacak diyorsunuz fakat bir koşturmacadan başka bir şey. Kennedy suikastında da bilinmeyen bir şey yok. Anlayacağınız 800 küsur sayfa bir şeyler okuyorsunuz ve sonda mal gibi kalıyorsunuz.

18 Temmuz 2014 Cuma

Olasılıksız – Adam Fawer

Olasılıksız – Adam Fawer
Adam Fawer’ın Olasılıksız kitabı yayınlanalı çok oldu ve böyle mükemmel bir kurgunun hala film yapılmaması insanın garibine gidiyor. Diğer taraftan insan kitabın sadece Türkiye’de mi çok beğenildiğini merak ediyor. Öyle ki adamın ikinci kitabı olan Empati Türkiye dahil sadece bir kaç ülkede yayınlandı. Sanırım zevklerimiz diğerlerinden farklı olduğu için kitap sadece bizde tuttu.

Kitabın konusu tam bilim kurgu macerası. Olasılık teorisini kullanarak ve tabi bir deneyinde yardımı ile geleceği görmeyi başaran bir adam. Böyle bir yetenek olunca tabi herkes peşine düşüyor. Bir tarafta CIA, diğer tarafta farklı bir gizli servis, ulusal güvenlik, eski bir FBAajanı vs. derken kitap tam kovalamacaya dönüşüyor. Tabi geleceği görebilen bir adamı nasıl yakalayabilirsiniz ki?

İşin eğlenceli kısmı da burada başlıyor aslında. Adam kendini yakalatarak kusursuz bir kaçış planı hazırlıyor. Daha doğrusu geleceği görerek planını ona göre ayarlıyor ve herşey kurulmuş bir saat gibi tıkır tıkır işliyor. Tabi siz de nefesinizi tutmuş bir vaziyette okuyorsunuz.

Madem Hollywood bunun filmini yapmamış bari bizim YeşilÇam yapsın. Gerçekten mükemmel bir kurgu ve filmi de gerçekten çok güzel olur.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Eroinle Dans – Canan Tan

Alevden Küle Eroinle Dans – Canan Tan
Canan Tan’ın en güzel kitaplarından bir tanesi diyebiliriz. Bir çok eleştiri alan faydasından çok kız çocuklarına zararı olduğu tartışılan hikayesi ile okuru kendine bağlayan mükemmel bir kitap Eroinle Dans.

Kitapta üniversiteye yeni başlayan bir kızın eroin ile olan kendi kendine bir kavgayı anlatıyor. Tabi son da kazanan her zaman eroin oluyor fakat kız onun üstesinden gelebildiğini düşünerek aslında eroin bağımlılığının psikolojik yapısını gözler önüne seriyor.

Kitabın tartışılan yanlarından biri de birçok kız ailesinin gözünü korkuttuğu ve üniversiteye göndermekten vazgeçirdiği üzerine. Kitapta geçen karakterin babası psikolog ve çok iyi terbiye görmüş bir kız. O bile böyle bir illete kapılıyorsa diğer kızlar ne yapsın gibisinden tepkiler doğuyor. Tabi kız en sonunda kurtuluyor ama gerçek hayatta bu pek mümkün değil. Zaten kitapta da bu illete kapılanların kız haricinde hepsi kaçınılmaz sona gidiyor. Sanırım Canan Tan hikayeyi mutlu sonla bitirmek istediği için ona hayatı geri vermiş.

Eroinle Dans tam bir hayat dersi. Üniversitelilerin hayatlarından da bir kesit sunuyor. Her gencin okuması gereken ve ders çıkartması gereken mükemmel bir roman.

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Ustam ve Ben – Elif Şafak

Ustam ve Ben – Elif Şafak
Bir kitabın bu kadar fazla reklamı yapılınca insan ister istemez merak edip okuyor. Zaten Elif Şafak ismi söz konusu olunca kitabın güzel olduğunu biliyorsunuz fakat son zamanlarda Elif Şafak’a karşı bir kızgınlığım olduğu için artık Elif Şafak kitapları beni eskisi kadar ilgi göstermiyorum. Türk olup da kitapları ilk olarak İngilizce yazması ve sonradan tercümanlar tarafından Türkçe’ye çevrilmesi insanın biraz sinirini bozuyor. En azından Ustam ve Ben romanını direkt olarak Türkçe yazmış.

Kitapta söz de Mimar Sinan anlatılıyor diye reklam yapıldı fakat kitapta Mimar Sinan’ı görmek pek mümkün değil. Herkesin bildiği şeyleri tekrardan yüzeysel olarak yazmış. O kadar araştırma yaptım falan demiş ve öyle olunca insan biraz daha fazla detay bekliyordu ama bildik şeyleri yazmış. Bana göre araştırma yapma meselesi tamamen yalan ve pazarlama taktiği olarak ortaya atılmış. O kadar araştırmadan sonra hiçbir detay sunmamak başka türlü açıklanamaz.

Kitapta Mimar Sinan’ın çırağının maceraları anlatılıyor. Böyle olunca yeri geldiğinde Mimar Sinan da anlatılmış. Hindistan’dan Sultan Süleyman’a hediye olarak Beyaz bir fil gönderiliyor. Filmin sahibi olan çocukta fili yalnız bırakamıyor ve peşinden İstanbul’a geliyor. Filin bakıcısı olarak saraya yerleşiyor. Fil savaş fili olunca bir gün savaşa gönderiliyor ve orada Mimar Sinan ile tanışıyor. Mimar Sinan onu okutuyor ve çırak olarak yanına alıyor. Böylece çocuk ki artık adam oluyor hem fil bakıcısı hem de mimar çırağı oluyor. Bu şekilde bir çok hikaye anlatılıyor. Sonunda Mimar Sinan olunca basit olan kurgu ortaya çıkıyor ve kitap bitiyor. Kurgu da o kadar basit ki yuh yani diyorsunuz. Mimar Sinan yaptıklarında hep sorunlar oluyor ve neden diye merak ediyorsunuz. Sonunda çırağı ve minik sultan çıkıyor. Sadece ihtiras yani. O zamanlarda hiç öyle şeyler olmadığı için! Şaşıyorsunuz tabi.

Elif Şafak’dan daha da soğudum diyebilirim. Artık eskisi gibi yazamıyor. Yazamadığı için de ucuz yollara başvuruyor. Zaten işin acı tarafı da o. Gerçekten yazık.

19 Mart 2014 Çarşamba

Korku Okulu – Gitty Daneshvari

Korku Okulu – Gitty Daneshvari

Korkular ile yüzleşmek adına son zamanların en güzel kitaplarından bir tanesi Gitty Daneshvari’nin yazmış olduğu Korku Okulu serisi. Korkuları yenme konusunda dört çocuğun hikayesini komik bir şekilde anlatan kitap gülerken korkuları yenmemizi sağlıyor diyebiliriz.

Aslında kitabın konusu çok basit. Korkuları yenmek için onlarla yüzleşmek zorunda olduğumuzu herkes biliyor. Kitapta aslında sadece bunu işliyor ve okurken bunun olacağını biliyorsunuz. Fakat kitabı okunur yapan hikayenin komik olması.

Kitapta dört farklı korkusu olan dört çocuğun korkularını yenmek için gizemli korku okuluna gelmeleri ile yaşadıkları anlatılıyor. Aileleri için çocukların korkuları kontrolden çıkınca sadece referans ile öğrenci kabul eden ve gizli bir okul olan korku okulu son çare oluyor. Bunun üzerine dört çocuk okulun yolunu tutuyor ve okulda korkuları dışında her iş ile uğraşıyorlar. Fakat bir gün ani olaylar gelişiyor ve öğretmenleri ölüyor. Öğretmenleri tüm mirasını köpeğe bırakınca ve paragöz avukat köpeği kaçırınca dört çocuk onu kurtarmak için avukatın peşine düşüyorlar. Tabi bu macerada da korkuları ile yüzleşiyorlar.

Kitap oldukça eğlenceli ve bir kerede okunup bitirilebilecek kadar da akıcı ve sürükleyici.

7 Şubat 2014 Cuma

Bambaşka - Soğuk Kahve - Sabah Uykum

Sanırım son zamanlarda en fazla hediye edilen kitapların başında Kahraman Tazeoğlu ile Ahmet Batman’ın kitapları var. Kahraman Tazeoğlu Bambaşka ve Bukre kitapları ile Ahmet Batman da Soğuk Kahve ve Sabah Uykum kitapları ile gençler arasında özellikle de sevgililer arasında bir numara. Kitapları okuduktan sonra da bunu daha iyi anlıyorsunuz.


Kahraman Tazeoğlu’nun kitabı olan Bambaşka gerçekten bambaşka bir kitap. Kısa hikayeler ile sizi büyülüyor. Telefonu alıp tüm kitabın sayfalarını sosyal medyada paylaşmak istiyorsunuz yada telefondan mesaj ile aşkınıza göndermek istiyorsunuz. İnsanın kendini tutması gerçekten zor.


Diğer tarafta ise Ahmet Batman’ın Soğuk Kahve kitabı var. Her sayfada farklı bir yazı var. Her yazı da farklı duygular var. Hepsinde güzel sözler var, hepsinde sizi güldüren ağlatan sevdiren düşündüren bir şeyler var. Bir anlamda sayfa sayfa kısa kısa içinize işliyor. Sabah Uykum da aslında onun devamı gibi. Kaldığı yerden devam ediyor. Onda biraz daha uzun hikayeler de var. Uzun dediğim en uzunu 3 sayfa. Ama o daha acı bir kitap. Çok ölümden bahsediyor. Çok insanın içini burkuyor. Adeta kaybetme duygusu ile bizi sevdiklerimize bağlıyor.


Bu kitapları halen okumadıysanız mutlaka okuyun. Okuduktan sonrada mutlaka birine hediye edin. Bırakın onlarda biraz duygulansın.

17 Ocak 2014 Cuma

Senden Önce Ben – Jojo Moyes

Senden Önce Ben – Jojo Moyes
Kitapların güzelliği genelde okuyanda yaşattıkları duygular ile ölçülür. Elinden bırakmayacak kadar akıcı, ağlatacak kadar duygusal, tüylerinizi diken diken edecek kadar ürkütücü vs. Jojo Moyes’in Senden Önce Ben kitabı da kesinlikle okuyanı ağlatıyor. Hem de ne ağlatma.

Kitapta Lou ismindeki bir kız ile onun bakıcılığını yaptığı tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayan Will’in hikayesi anlatılıyor. İlk başlarda birbirlerini sevmiyorlar. Will bir bakıcı istemiyor, Lou’da kendini beğenmiş bir patron. Fakat zamanla yakınlaşmaya başlıyorlar ama işler bir anda değişiyor. Lou işe 6 ay için başlamıştır ve bunun 6 ay olmasının özel bir nedeni vardır. Will İsviçre’ye giderek hayatını sonlandırmak ister ama ailesi bunu kabul etmez. Bunun üzerine intihar etmeye kalkar ama başaramaz. Sonunda ailesi ile bir anlaşma yapar. Will 6 ay boyunca intihara kalkışmayacaktır. Bunun karşılığında 6 ay sonra İsviçre’ye gidip kendisini öldürmesine izin verilecektir. Yani ailesinin will’in ölüm fikrini değiştirebilmek için 6 ayı vardır. Will’in sözünde durduğuna emin olmak için de Lou işe alınmıştır.

Lou bu gerçeği öğrendiğinde ağlayarak işi bırakır. Ölecek olan birine bakamayacağını söyler ama Will’i yakınlaşabilen tek kişi odur ve ailesi onun yardımını ister. Bunun üzerine Lou işi bir şartla kabul eder. Ona tüm imkanlar verilecektir ve o da Will’in kararını değiştirmek için her şeyi yapacaktır. Anlaşma yapılır ve Lou işe koyulur. Bazen komik bazen duygular sonuçlar ortaya çıkar ama sonuç değişmez. Will İsviçre’nin yolunu tutar, Lou da onun peşinden gider.