19 Kasım 2016 Cumartesi

Kelebek Adası

Sarah Jio’nun kitaplarını çok seviyorum. O yüzden yeni kitabı olan Kelebek Adası çıktığı gibi alıp okudum. Kitap o kadar mükemmel ki kitabı hiç ara vermeden bir kerede okudum ve bitirdim.

Sarah Jio’nun kitaplarında her zaman geçmiş ile günümüz arasında bir bağlantı olurdu ve bu da kitaplarını mükemmel yapardı. Kelebek Adası kitabında bundan farklı bir konu işlemiş. Ama aşk unsurunu değiştirmemiş.

Kitapta Charlotte adında yeni evli bir kadının ilginç hikayesi anlatılıyor. Kadın daha yeni evlenmiş ve balayı için bir gemi turuna çıkıyor. Fakat kocasını deniz tuttuğu için kadının balayı bir anlamda zehir oluyor. Kadın balayını yalnız geçirmeye çalışırken gizemli biri ile tanışıyor.

Daha sonra konu ilerlerken gemi o ünlü bermuda şeytan üçgeninde batıyor. Charlotte ve gizemli adam hayatta kalıyorlar ve gizemli bir ada olan Kelebek Adası’da düşüyorlar. Bu adanın özelliği ise bermuda şeytan üçgenini kayıp adalarından bir tanesi olmasıdır.

İkili aynı adaya düşünce kaçınılmaz olarak aralarında bir şeyler yaşanıyor ve bu da onları gizemli sırların içine sürüklüyor.

Kitap hakkında fazla detay vererek sizin zevkinizi bozmak istemiyorum. Çok sürükleyici ve mutlaka okunması gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Sanırım Sarah Jio Lost dizisini izlemiş ve bundan biraz etkilenmiş gibi. Bu da sizin için bir ipucu olsun.

30 Ekim 2016 Pazar

Taş Meclisi - Jean-Chritophe Grange

Bir Jean Chritophe Grange kitabı okuyup da hayal kırıklığı yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi. Nerede Kızıl Nehirler, Kurtlar İmparatorluğu ve Siyah Kan gibi kitaplar nerede Taş Meclisi.

Kitapta olağan dışı bir çocuk ile onu evlat edinen bir annenin hikayesi anlatılıyor. Kitapta yine gizem ve normal olmayan olaylar fazlaca var. Çocuk belli bir yaşa gelince garip olaylar yaşanmaya başlıyor ve etraftaki kişiler ölmeye başlıyor. Anne işin gerçeğini öğrendiğinde çocuğunu kurtarmak için çok uzaklara gidiyor ve anormalliklerin temeli ile yüzleşiyor.

Basit olarak kitabın konusu bu şekilde. Hep yaşanan anormallikler için bir açıklama bekliyorsunuz ama açıklama da farklı bir anormallik ile yapılıyor. Bu da gerçeklikten uzaklaştırdığı için kitaptan soğumaya neden oluyor. Grange’ye pek yakışmayacak türde bir kitap olduğu kesin.

13 Mayıs 2016 Cuma

Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov

Beni ağlatan kitaplar çok nadirdir. Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi romanı insanı ağlatan türden bir roman ve özellikle sonu ile gözyaşlarını tutmanız oldukça zor olacak.

Kitapta Mümin Dede ile torununun hikayesi anlatılıyor. Mümin Dede yaşlanmasına rağmen çalışmaya devam etmektedir. En büyük eğlencesi ile torunu ile zaman harcamaktır. Torunu da dedesini çok sevmektedir. En çok ise onun anlattığı Maral Ana efsanesini sevmektedir.

Efsaneye göre Kırgızlar pusuya düşürülür ve hepsi öldürülür. Geriye sadece bir kız ve bir erkek çocuk kalır. Ormanın içinde gizlenip hayatta kalmaya çalışırlar. Çocukların imdadına Maral Ana adında bir geyik yetişir ve onları himayesine alır. Çocukları büyütür ve Kırgız ırkının devam etmesini sağlar. Fakat zamanla insanlar geyikleri öldürmeye başlar ve bunun üzerine artık ortalarda pek geyik görünmez.

Çocuğun en büyük arzusu bir maral görmektir. Diğer bir tutkusu ise tepeye çıkıp uzaklardaki gölde giden beyaz gemileri izlemektir.

Çocuk ve dedesi Orozkul için çalışmak zorundadırlar. Orozkul’un çocuğu olmadığı için çok asabidir. Bir iş sırasında şans eseri bir maral görürler. Fakat çocuk hastalanır ve evde yatmak zorunda kalır. Kendisine geldiğinde evde ziyafet olduğunu görür. Gerçek ile yüzleştiğinde ise acıların en büyüğü yaşar. Ziyafetteki et maral anaya aittir. Çocuk bunun acısına dayanamaz ve evlerinin yakınındaki nehre kendini bırakıp beyaz geminin peşinden gider.

14 Nisan 2016 Perşembe

Labirent: Alev Deneyleri - James Dashner


İlk kitabı okuduktan sonra ve özellikle ilk kitabın sonunda yaşananlardan sonra insan ikinci kitabı da okumak istiyor. Alıp okuyorsunuz ve hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. Labirent Alev Deneyleri hayal kırıklığı yaratan kitaplardan bir tanesi.

Bilindiği gibi ilk kitapta kahramanlarımız bir labirent içinde hayatta kalma mücadelesi vermişler ve labirentin içindeki ölümcül kaçış sonrası hayatta kalmayı ve kurtulmayı başarmışlardır. Fakat sonda yaşananlar işin devamı olduğunu söylüyordu. İkinci kitapta bu devamı okuyoruz ama cevaplardan daha çok kafa karışıklığına sahip oluyoruz. Dahası yazar da işi nasıl bağlayacağını bilemediğin için ikinci kitapta bolca saçmalamış.

İkinci kitapta kahramanlarımızı ikinci bir test bekliyor. Yine ölümüne kaçıyorlar ve bu kez hastalıklı insanlardan oluşan bir şehri geçmeleri gerekiyor. Nedeninin sormayın çünkü yazar da bilmiyor. Önemli olan insanlığın son umudu olan gençlerin bu şehri geçmedi. Tabi şehirde birçok tuzak var ama yazar özellikle ihanet üzerinde durmuş. Bunu da en saçma yöntem ile yapmış. Bu ihanet kısmını ben mi anlamadım diye internette araştırdım ama benim gibi kimse anlamamış. Hayatımda okuduğum en saçma ihanet buydu ve neden yapıldığını da belli değil.

Kitabın sonu da saçmaydı. Bunun üzerine kitabın filmini de izledim. Yapımcılar da kitabın ikincisinin saçmalığının farkındaki baştan sona yep yeni bir hikaye yazmışlar. Yazara kapak olmuştur sanırım.

7 Mart 2016 Pazartesi

Uçurtma Avcısı - Khaled Hosseini


Tarihte yaşanan bir dram gerçekten bu kadar mükemmel anlatılabilirdi. Afganistanlı bir yazar olan Khaled Hosseini Afganistanda yaşananlar sonrası Amerika’ya yerleşir ve burada hayatına devam eder. Fakat yaşananları hiç unutamaz ve bir kitap yazmaya karar verir. İşte Uçurtma Avcısı romanı bu şekilde doğar ve dünyanın en çok okunan kitaplarından bir tanesi haline gelir.

Hikaye bir çocuğun gözünden anlatılıyor aslında. Afganistan’ın özgür olduğu zamanlarda kasabanın en varlıklı kişisinin oğlu ile hizmetkarlarının oğlu çok yakın arkadaştır. Tüm zamanlarını birlikte geçirirler ve günün tadını çıkartırlar. Gelenekleri arasında uçurtma savaşları da vardır ve herkes yaptığı uçurtmaları uçururken diğer uçurtmaları da avlamaya çalışır. Sona kalan uçurtma da yarışı kazanır. Çocuklar da bu yarışmaya katılır ve rakiplerini yenerler.

İki arkadaş eğlenirken başlarına kötü bir şey gelir. Kendilerini dövmeye çalışan gençlere karşı koyarken ev sahibinin oğlu kaçar ve saklanır. Hizmetkarın çocuğu ise kaçamaz. Diğer çocuk yardım istemek yerine saklandığı yerde dona kalır. Gençler daha da ileri giderek ufak çocuğa tecavüz ederler. Bunun üzerine suçluluk duyan ev sahibinin oğlu artık diğer çocuğu görmek istemez ve hırsızlık süsü vererek hizmetkarı kovdurur.

Hikayenin kalan kısmı ise tam da burada başlıyor. Afganistan savaşın içine giriyor ve herkes kaçıyor. Aradan çok uzun yıllar geçiyor ve hizmetkar büyümüş olan çocuğa ulaşıyor ve yardım istiyor. Bu kez kaçmak yerine yardıma geldiğinde ise açı gerçek ile yüzleşiyor.

20 Şubat 2016 Cumartesi

Destina – Mine Kırıkkanat


Mine Kırıkkanat sevdiğim yazarlardan bir tanesi. Tarzı ile oldukça hoşuma gidiyor fakat artık eskisi kadar iyi yazamadığı düşüncesini paylaşıyorum. Destina onun son okuduğum kitabı ve bu kitap da bende biraz hayal kırıklığına neden oldu.

Kitap aslında konu olarak oldukça güzel. Olaylar gelecek zamanda geçiyor ve artık Türkiye diye bir yer yok. Türkler Avrupa’nın çeşitli yerlerine yayılmışlar ve tabi gizli serviste de çalışıyorlar. Eski İstanbul’u ve Türkiye’yi konu alan bir konuda Türk ajanlar çalışıyor. Daha Bizans’a kadar uzanan bir efsanenin gerçek olma ihtimali üzerine bir projede görevliler. Yolları Kıbrıs’a kadar düşüyor.

Böyle bilim kurgu içeren bir konu insanda ister istemez bir merak uyandırıyor. Zaten kitap sona kadar gayet güzel ilerliyor ama sonda işler biraz değişiyor. Bir dizi saçmalık sonrası birden sona eriyor. Klasik bir çatışma klasik bir yanılsama klasik bir son. Sonu ilginç kılmak için ajanlar birden salaklaşıyor, yetenekler birden kayboluyor vs. Sanırım kitabı kötü yapan da sadece sonu.

7 Şubat 2016 Pazar

Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupery

Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupery
Edebiyat dünyasının en ünlü prensi olan Küçük Prens yediden yetmişe herkesin beğenisini kazanmış bir eser diyebiliriz. Kitap okumayı sevip de Küçük Prens okumamış yoktur sanırım aramızda. Hayal gücünü kullanmanın en güzel anlatımını vermektedir. Antoine de Saint Exupery Küçük Prens romanını yazdığında büyük ihtimal tüm dünyayı bu kadar çok etkileyeceğini bilmiyordu.


Kitabımız bir pilotun çocukluk anısı ile başlıyor. Pilot çocukken izlediği bir belgeselden çok etkilenir ve bunu resmine aktarır. Resimde bir fil yutmuş boğa yılanı çizer ve herkese gösterir. Fakat herkes resmi şapkaya benzetir. Çocuk bir türlü yetişkinleri anlamaz ve resim hevesi de öylece kalır. Yıllar geçer ve pilotun uçağı bir çöle düşer. Uçağını tamir etmeye çalışırken bir ses duyar. Ufak bir çocuk onunla konuşmaktadır. Çocuk uzak bir gezegenden geldiğini ve ona bir koyun çizmesini ister. Pilot şaşkın bir halde değişik koyun resimleri çizer ama çocuk hiç birini beğenmez. Sonunda pilot fil yutmuş bir boğa yılanı çizer ve çocuk bunun korkunç olduğunu fil yutmuş bir boğa yılanı değil koyun istediğini söyler. Pilot çocuğun resmini anlamasına çok şaşırır ve böylece mükemmel bir dostluk başlar.


Küçük prens yolculuk hikayesini pilota anlatır ve her anı aslında bir hayat dersidir. İş nedeni ile hayatlarını yok edenler, kibir içinde boğulanlar, kendini beğenmişler vs derken farklı hayat derslerini okuyoruz. Dahası çocuk hem pilota hem de orada tanıştığı hayvanlara da yardımcı olur. Fakat veda vakti geldiğinde pilotun kalbinde kalıcı bir iz bırakır.


Küçük Prens okunması gereken mükemmel bir klasik. Henüz okumadıysanız mutlaka alıp okuyun. İlk başlarda biraz saçma gelebilir fakat yüklü olan anlamları anlamaya çalışırsanız kitabın gerçek değerinin farkına varırsınız.