31 Temmuz 2015 Cuma

Trendeki Kız - Paula Hawkins

Bazı yayınevlerinin medyada gerçekten çok iyi bağlantıları var ve kitaplarını oldukça iyi pazarlayabiliyorlar. Birden bire herkesin okuduğunu ve çok beğendiği bir kitabı siz de merak edip alıyorsunuz ve hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Paula Hawkins’in Trendeki Kız romanı da tam bu tarz bir kitap.

Uzun süredir çok satanlar listesinde yer alıyor ama beğenilme oranı satış oranına göre çok altta yer alıyor. Zaten buradan mükemmel pazarlama taktiğini anlayabiliyorsunuz. Oysaki polisiye romanları seven herkes kitabın ne kadar basit olduğunu anlayabiliyor.

Birincisi yazar katilin kim olduğunu belli etmemek için ona hiç dokunmazken diğer herkesin şüpheli olduğunu okurun gözüne sokmak için elinden geleni yapmış. Böyle olunca zaten katilin kim olduğunu anlıyorsunuz. Çünkü polisiye romanların ilk kuralı okuru sonunda şaşırtmaktır ve yazar bunu yapabilmek için çok basit bir yol izlemiş. Normal okur bunu yemez.

İkincisi yazar kendini çok fazla tekrar ediyor ve kitabın ilk kısmına neredeyse uyuma noktasına geliyorsunuz. Kız trene biniyor, evleri izliyor, geçmişini düşünüyor, kız trenden iniyor. Bunu kaç kez okudum sayamadım.

11 Haziran 2015 Perşembe

Elveda Haziran - Sarah Jio

Sarah Jio’yu gerçekten çok seviyorum. Çok güzel kitaplar yazmasının yanında onunla bire bir tanışma şansını elde edebilmiş olmak sanırım onu çok sevmemde oldukça etkili bir unsur. Kendisinin tüm kitaplarını okudum ve her çıkan yeni kitabını da okumaya devam edeceğim. O yüzden Elveda Haziran romanını da sabırsızlıkla bekliyorum. Kitabın İngilizcesi çıktı ve İngilizcemin yettiği kadarı ile e-kitap olarak okumaya çalıştım fakat 15 Haziran’da kitabın Türkçesi de çıkıyor ve onu alıp okuyacağım kesin.

Aslında Sarah Jio’nun bir önceki kitabı olan Agapi bende biraz hayal kırıklığı yaratmıştı. Yine aşkı anlatmış ama önceki romanlarında olan o aşkın saf hali pek yoktu. Bir de Sarah Jio’nun alışıla gelmiş gizemi bu kitapta bulamadım ve o yüzden okurken biraz sıkıldığım. Ama yine de güzel bir konuya değinmesi çok güzeldi.

Elveda Haziran romanını o yüzden farklı bir duygu ile bekliyorum. İngilizcesini okuduğumda bazı kısımları pek anlamamıştım ama genel olarak güzel bir hikayesi vardı. Daha açık söylemek gerekirse masalımsı bir hikayeyi anlatmıştı. Belki hikayeyi yanlış anlamışımdır diye anlatmak da istemiyorum ama kitap çıktığında ilk iş alıp okuyacağım ve o zaman adam gibi anlatabilirim kitabı.

22 Mayıs 2015 Cuma

Şah Mat - Mario Mazzanti

Uzun zamandır bu kadar kaliteli ve sürükleyici bir polisiye okumamıştım. İtalyan yazar Mario Mazzanti, Şah Mat romanı ile mükemmel bir polisiyeye imza atmış.

Aslında kitabın başı biraz sıkıcı, hatta okurken bu nasıl bir dedektif sürekli hata yapıyor da diyorsunuz. Fakat kitabın ikinci kısmı başladığında bir aydınlanma yaşıyorsunuz. Aksiyonda git gide artıyor ve kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Sonu ise çok şaşırtıcı ve tahmin edilmesi neredeyse imkansız. O yüzden okumaya karar verdiyseniz ki mutlaka vermelisiniz katili bulmaya çalışmayın. Katil zaten size gelecek.

Kitabı anlatarak hevesinizi de kaçırmak istemiyorum. Normal bir cinayet ile başlıyor ve profil uzmanı biri polise katili bulmana yardımcı oluyor. İşin içine bir de gazeteci giriyor fakat adam sürekli katil konusunda yanılıyor. İş seri cinayetlere dönünce adamla gazeteci daha yakın çalışıyor çünkü katil gazeteciye özel bir ilgi duyuyor. Son cinayete geldiğinde adam işin gerçeğini anlıyor fakat yaralandığı için komaya giriyor fakat son anda her şeyi yanlış yaptıklarını gazeteciye söylüyor. Tam dava kapanacak iken gazeteci son sözleri unutamıyor ve işi yeniden araştırmaya başlıyor. Gerçekler de tek tek ortaya çıkmaya başlıyor.

14 Nisan 2015 Salı

Labirent: Ölümcül Kaçış - James Dashner

Labirent serisini ilk duyduğumda Açlık Oyunları’nın kopyası olduğu için pek okumak istemedim. Daha sonra uzun süre çok konuşuldu ve en çok satan yabancı romanlar listesinde uzun sure yer aldı ve sonunda filmi de yapıldı. Film izlemek kitabı okumaktan daha kolay olduğu için ben de ilk olarak filmi izledim. Biraz saçma bulmama rağmen konu olarak merak uyandırdı ve ben de serinin üç kitabını da okudum.

Birinci söylemem gereken filmde gerçekten inanılmaz saçmalamışlar. Kitap ile neredeyse alakası bile yok. İlk kitabı okuduğumda bu şekilde düşündüm fakat ikinci ve üçüncü kitabı okuduktan sonra da filmde neden bu kadar değişikliğe gittiklerini biraz anladım. Çünkü kitaba sadık kalsalar ikinci ve üçüncü film diye bir şey pek mümkün olacak gibi görünmüyor. Yazar serinin devamın öyle saçmalamış ki gerçekten ilk kitap olmasa kimse bu kitapları yayınlamaz.

Hikaye basit olarak açlık oyunları tarzına benziyor. Bir grup genç bir labirentin göbeği yerleştiriliyor ve oradan kaçmaları isteniyor. En son gelen genç çok farklı ve arkadaşını kurtarmak için geceyi labirette geçirmeye cesaret ediyor. Şimdiye kadar hiç kimsenin labiretten sağ kurtulamadığı düşünüldüğünde baya çılgınca bir şey yaptığını anlıyorsunuz. Fakat bir şekilde labiretten sağ kurtuluyor ve bu herkesin dikkatini çekiyor. Dahası daha önce hiç olmayan bir şey oluyor ve labirette bir kız gönderiliyor. Gençler daha bunun şokunu yaşarken bu kez de labiretin kapıları gece kapanmıyor ve geceleri bir ölüm savaşına dönüyor. Bunun üzerine tüm gençler labirette girip çıkışı bulmaya karar veriyorlar ve kendilerini amansız bir savaşın içinde buluyorlar. Sonunda karşılaştıkları gerçek ise onlar için daha şaşırtıcı oluyor.

2 Mart 2015 Pazartesi

Destina - Mine Kırıkkanat

İnsanı arkadaşından soğutabilecek kadar kötü bir roman Destina. Nedeni ise bir arkadaşımın tavsiye üzerine okumama ve bitirdikten sonra bir daha bu arkadaşın tavsiyesini bir daha dinlemeyeceğime yemin etmem.

Hikaye gelecek zamanda geçiyor ve Türkiye ortadan kalmış, bir anlamda sömürü olmuş. Hristiyanlar da İstanbul'un kime ait olduğunu anlamaya çalışıyor ve bu yüzden de soy ağacının en aşağısına rüyalar vasıtası ile inmeye çalışıyorlar. Tabi yol da Kıbrıs'a çıkıyor ve Avrupanın gizli ajanlarını Türkler oluşturuyor.

Bu yaşlı ajanlar Kıbrıs'da biraz macera yaşıyorlar ve kitap saçma bir şekilde sona eriyor.

Üzerine düşülse aslında gayet güzel bir fikir yakalamış yazar ama fikir güzel sallasam yeter demiş ve böyle bir saçma kitap ortaya çıkmış.

12 Şubat 2015 Perşembe

Siyah Kan - Jean-Chritophe Grange

Ne yazık ki Jean Chritophe Grange ile tanışmam çok geç oldu. Aslında bu tarz mükemmel yazarlar ile tanışmanın bir de güzel tarafı var. Bir anda elinizde okumanız gereken birçok kitap oluveriyor. Siyah Kan romanını okuyunca da ilk bu şekilde düşündüm. Şuan acaba ne okusam derdim yok ve çok mutluyum.

Siyah Kan gerçekten çok farklı bir roman olmuş. Gerilim sevenler için tüyleri diken diken eden tarzda harika bir roman. Bir gazetecinin bir seri katil ile oynadığı oyunu anlatıyor.

Kurbanlarını çok farklı ve gizemli bir şekilde öldüren bir katil var. Fakat her nasılsa sürekli mahkemede masum çıkmayı başarıyor. Kitabın başında bir kez daha yakalanıyor ve bu kez kurtulması zor görünüyor. Onun hikayesini yazmak isteyen bir gazeteci de bir türlü ona nasıl ulaşacağını bulamıyor. Sonunda bir oyun oynamaya karar veriyor ve ona genç bir kız gibi hayran mektubu gönderiyor. Katil de onu test etmek için ona farklı görevler veriyor. Bunun üzerine gazeteci de oyununa devam ediyor ve adamın dediklerini yapmaya başlıyor. Her adımda da onun kurbanlarını nasıl öldürdüğünü anlıyor. Fakat işin ciddiyetini anladığında oyunu bırakıyor ve kitap yazıyor. Cevap alamayan katil de oyun oynandığını anlıyor ve adamın peşine düşüyor. Bu kez o oyun oynamaya başlıyor.

Roman baştan sonra inanılmaz bir akıcılık ile ilerliyor. Fakat öyle bir sonu var ki tam bir akıl tutulması yaşıyorsunuz.

4 Ocak 2015 Pazar

Gündüzsefası - Sarah Jio

Gündüzsefası - Sarah Jio
Son zamanların en fazla okunan yazarlarından biri olan Sarah Jio mükemmel eserlerine devam ediyor fakat bana göre Gündüzsefası kitapları arasında en basit olanı.

Sarah Jio’nun kitaplarını mükemmel yapan birden fazla etken var. Birincisi sıcak aşk hikayeleri sunuyorlar, iki zaman diliminde benzer bağlantılar kurup hikayeyi genişletiyorlar ve dahası gizemli bir cinayet ekleyip merakı arttırıyorlar. Gündüzsefası romanı da bu şekilde ilerliyor fakat her şeyde basit kalmış. Cinayet çok basit kalıyor ve hiçbir ipucu ya da merak uyandırmıyor. Aşk hikayesi de çok basit ilerliyor ve iki zaman dilimindeki tek ortak kişi hikayeye fazla girmiyor. Kitabın sonunda güzel bir şey bekliyorsunuz fakat cinayet tam bir hayal kırıklığı yaratıyor ama kişiler arasındaki bağ şaşırtıyor. Fakat bunun dışında genel olarak çok basit bir hikayesi var.

Genel olarak bahsetmek gerekirse eski zamanda gölde tekne evde yaşayan genç bir kadın kocasından beklediği ilgiyi göremeyince komşusuna ilgi duymaya başlıyor. Birlikte kaçma planı yapıyorlar fakat son dakika hamile olduğunu öğrenmesi ile işler biraz değişiyor ve kocası bu haberi hiç iyi karşılamıyor. Birden kadın tamamen ortadan kayboluyor.

Yıllar sonra kocasını ve çocuğunu kaybetmiş bir kadın aynı tekne eve taşınıyor ve kaybolan kadının hikayesini duyuyor. Bunun üzerine bu konuyu araştırmaya başlıyor ve bu konuda en büyük yardımcısı olan komşusu ile de aşk yaşamaya başlıyor.